Kültürün böylece salt üst-yapısallık içinde değerlendirilmesi, ister istemez, terminolojiyi de kendi içeriğinden soyutlamaya götürmüş, kültürün toplumsal-ekonomik kavramlar dışında ele alınmasına yol açmış; sonunda, «ulusal kültür» kavramı, «Anadolu kültürü» «Türk kültürü», «İslâm kültürü», «Doğu-Batı kültürü» ya da «Osmanlı kültürü» gibi kavramlar karşısında tartışılır olmuş, dolayısıyla, açıklığa kavuşamamıştır. Çünkü sırasıyla, bu tür «hümanist», «milliyetçi», «dinci», «eklektik» ve «gelenekçi» görüşler, kendi özellikleri gereği, eninde sonunda, kültürü üst-yapısallık içinde açıklamaya çalışan düşüncelerdir. Öte yandan, burjuva felsefesi ve kültür anlayışının geçirdiği değişimlere ayak uydurarak «çağdaşlığını korumaya çalışan ülkemiz «dışa bağımlı az gelişmiş burjuva felsefesi» de, bu yüzden, kültürün açıklanmasında hep aynı temel yanlışlıklara düşmektedir. Özellikle, bir çeşit yeni-pozitivizm olarak yapısalcı eğilimlerden «eleştirici» Frankfurt Okulcu eğilimlere, Cassirer’ci sembolikçi anlayışlardan Erich Fromm’cu yeni-Freud’cu anlayışlara, yaşam Felsefeciliği’nden yeni-Hegelcilik ve yeni-Kantçılığa kadar bu tür «çağdaş» felsefi düşünce yönelimlerini kültürü sistemsel bir bütünlük içinde açıklamaktan alıkoyan başlıca neden, kültürü kendi maddî temellerinden, üretim ilişkilerinden ve insanın pratik eylemselliğinden soyutlayarak ele almaktır.
13 ve üzeri her yaş grubu bireylere hitap eden hobi yağlıboya kurslarımız devam etmektedir. Hobi resim kurslarımıza 12 ay boyunca, istenilen tarihte başlanabilmektedir. Yağlıboya kurslarına sıfır çizimle başlanabilir. İstek ve istikrarla çok güzel yağlıboya tablolar yapılabilmektedir.
Çocuklara Yönelik Yağlı Boya Kurslarımız Devam Etmektedir. Yaz Uygulaması Ve Kış Uygulamaları Şeklindedir. Kış Ayında Eylülde Başlayıp Mayısta Biten ve Haziranda Başlayıp Eylül de Biten Farlı İki Grubumuz Vardır
Güzel Sanatlar Fakültelerinde Okuyan Öğrenciler İçin Takviye Kursları Vermekteyiz. İsteyenler Okul Bittikten Sonra Yaz Dönemleri de Yada Kış Döneminde Derslerimize Katılabilmektedir.
Kültürün böylece salt üst-yapısallık içinde değerlendirilmesi, ister istemez, terminolojiyi de kendi içeriğinden soyutlamaya götürmüş, kültürün toplumsal-ekonomik kavramlar dışında ele alınmasına yol açmış; sonunda, «ulusal kültür» kavramı, «Anadolu kültürü» «Türk kültürü», «İslâm kültürü», «Doğu-Batı kültürü» ya da «Osmanlı kültürü» gibi kavramlar karşısında tartışılır olmuş, dolayısıyla, açıklığa kavuşamamıştır. Çünkü sırasıyla, bu tür «hümanist», «milliyetçi», «dinci», «eklektik» ve «gelenekçi» görüşler, kendi özellikleri gereği, eninde sonunda, kültürü üst-yapısallık içinde açıklamaya çalışan düşüncelerdir. Öte yandan, burjuva felsefesi ve kültür anlayışının geçirdiği değişimlere ayak uydurarak «çağdaşlığını korumaya çalışan ülkemiz «dışa bağımlı az gelişmiş burjuva felsefesi» de, bu yüzden, kültürün açıklanmasında hep aynı temel yanlışlıklara düşmektedir. Özellikle, bir çeşit yeni-pozitivizm olarak yapısalcı eğilimlerden «eleştirici» Frankfurt Okulcu eğilimlere, Cassirer’ci sembolikçi anlayışlardan Erich Fromm’cu yeni-Freud’cu anlayışlara, yaşam Felsefeciliği’nden yeni-Hegelcilik ve yeni-Kantçılığa kadar bu tür «çağdaş» felsefi düşünce yönelimlerini kültürü sistemsel bir bütünlük içinde açıklamaktan alıkoyan başlıca neden, kültürü kendi maddî temellerinden, üretim ilişkilerinden ve insanın pratik eylemselliğinden soyutlayarak ele almaktır.
Kültürün böylece salt üst-yapısallık içinde değerlendirilmesi, ister istemez, terminolojiyi de kendi içeriğinden soyutlamaya götürmüş, kültürün toplumsal-ekonomik kavramlar dışında ele alınmasına yol açmış; sonunda, «ulusal kültür» kavramı, «Anadolu kültürü» «Türk kültürü», «İslâm kültürü», «Doğu-Batı kültürü» ya da «Osmanlı kültürü» gibi kavramlar karşısında tartışılır olmuş, dolayısıyla, açıklığa kavuşamamıştır. Çünkü sırasıyla, bu tür «hümanist», «milliyetçi», «dinci», «eklektik» ve «gelenekçi» görüşler, kendi özellikleri gereği, eninde sonunda, kültürü üst-yapısallık içinde açıklamaya çalışan düşüncelerdir. Öte yandan, burjuva felsefesi ve kültür anlayışının geçirdiği değişimlere ayak uydurarak «çağdaşlığını korumaya çalışan ülkemiz «dışa bağımlı az gelişmiş burjuva felsefesi» de, bu yüzden, kültürün açıklanmasında hep aynı temel yanlışlıklara düşmektedir. Özellikle, bir çeşit yeni-pozitivizm olarak yapısalcı eğilimlerden «eleştirici» Frankfurt Okulcu eğilimlere, Cassirer’ci sembolikçi anlayışlardan Erich Fromm’cu yeni-Freud’cu anlayışlara, yaşam Felsefeciliği’nden yeni-Hegelcilik ve yeni-Kantçılığa kadar bu tür «çağdaş» felsefi düşünce yönelimlerini kültürü sistemsel bir bütünlük içinde açıklamaktan alıkoyan başlıca neden, kültürü kendi maddî temellerinden, üretim ilişkilerinden ve insanın pratik eylemselliğinden soyutlayarak ele almaktır.