Aslında, bu süreç, 19. yüzyılın başından süre gelen genel «Batılılaşma» sürecinin son halkasından başka bir şey değildir. İki yüzyılı kapsayan bu süreçse, Batı’nın ileri gelişmiş kapitalist sistemine uydulaşmanın bir anlatımıdır aslında. Bu nedenle, ancak dile, tarihe ve kültüre yapay değil, sahici; pozitivist değil, maddeci bir gözle bakabilirsek, bunları ulusal çerçevede doğru olarak yerli yerine oturtabiliriz. Kültür ancak üretimle, üretim tarzı ve ilişkileri ile ele alındığında; ancak toplumsal işbölümüne bağlı olarak, maddi kültür ile manevi kültür arasındaki çelişkileriyle birlikte görüldüğünde doğru olarak değerlendirilebilir.
Ne dil, ne de tarih kuramsal kurulmalar ya da kurgusal oluşumlardır; ikisi de toplumsal praksisin ürünüdürler, hele dil pratik, gerçek bilincin ta kendisidir. Dolayısıyla, tarihi ve tarih bilincini, toplumsal-sınıfsal bilinçten soyutlayarak tarihe bakmak, bizi her zaman yanılgılara, yanılsamalara ve aldatmacalara götüreceği gibi; tarihi kendi belirtenleri doğrultusunda sürekliliği içinde görmemek de, geçmişi özümlemekten ve aşmaktan bizi yoksun bırakacaktır.
13 ve üzeri her yaş grubu bireylere hitap eden hobi yağlıboya kurslarımız devam etmektedir. Hobi resim kurslarımıza 12 ay boyunca, istenilen tarihte başlanabilmektedir. Yağlıboya kurslarına sıfır çizimle başlanabilir. İstek ve istikrarla çok güzel yağlıboya tablolar yapılabilmektedir.
Çocuklara Yönelik Yağlı Boya Kurslarımız Devam Etmektedir. Yaz Uygulaması Ve Kış Uygulamaları Şeklindedir. Kış Ayında Eylülde Başlayıp Mayısta Biten ve Haziranda Başlayıp Eylül de Biten Farlı İki Grubumuz Vardır
Güzel Sanatlar Fakültelerinde Okuyan Öğrenciler İçin Takviye Kursları Vermekteyiz. İsteyenler Okul Bittikten Sonra Yaz Dönemleri de Yada Kış Döneminde Derslerimize Katılabilmektedir.
Aslında, bu süreç, 19. yüzyılın başından süre gelen genel «Batılılaşma» sürecinin son halkasından başka bir şey değildir. İki yüzyılı kapsayan bu süreçse, Batı’nın ileri gelişmiş kapitalist sistemine uydulaşmanın bir anlatımıdır aslında. Bu nedenle, ancak dile, tarihe ve kültüre yapay değil, sahici; pozitivist değil, maddeci bir gözle bakabilirsek, bunları ulusal çerçevede doğru olarak yerli yerine oturtabiliriz. Kültür ancak üretimle, üretim tarzı ve ilişkileri ile ele alındığında; ancak toplumsal işbölümüne bağlı olarak, maddi kültür ile manevi kültür arasındaki çelişkileriyle birlikte görüldüğünde doğru olarak değerlendirilebilir.
Ne dil, ne de tarih kuramsal kurulmalar ya da kurgusal oluşumlardır; ikisi de toplumsal praksisin ürünüdürler, hele dil pratik, gerçek bilincin ta kendisidir. Dolayısıyla, tarihi ve tarih bilincini, toplumsal-sınıfsal bilinçten soyutlayarak tarihe bakmak, bizi her zaman yanılgılara, yanılsamalara ve aldatmacalara götüreceği gibi; tarihi kendi belirtenleri doğrultusunda sürekliliği içinde görmemek de, geçmişi özümlemekten ve aşmaktan bizi yoksun bırakacaktır.
Aslında, bu süreç, 19. yüzyılın başından süre gelen genel «Batılılaşma» sürecinin son halkasından başka bir şey değildir. İki yüzyılı kapsayan bu süreçse, Batı’nın ileri gelişmiş kapitalist sistemine uydulaşmanın bir anlatımıdır aslında. Bu nedenle, ancak dile, tarihe ve kültüre yapay değil, sahici; pozitivist değil, maddeci bir gözle bakabilirsek, bunları ulusal çerçevede doğru olarak yerli yerine oturtabiliriz. Kültür ancak üretimle, üretim tarzı ve ilişkileri ile ele alındığında; ancak toplumsal işbölümüne bağlı olarak, maddi kültür ile manevi kültür arasındaki çelişkileriyle birlikte görüldüğünde doğru olarak değerlendirilebilir.
Ne dil, ne de tarih kuramsal kurulmalar ya da kurgusal oluşumlardır; ikisi de toplumsal praksisin ürünüdürler, hele dil pratik, gerçek bilincin ta kendisidir. Dolayısıyla, tarihi ve tarih bilincini, toplumsal-sınıfsal bilinçten soyutlayarak tarihe bakmak, bizi her zaman yanılgılara, yanılsamalara ve aldatmacalara götüreceği gibi; tarihi kendi belirtenleri doğrultusunda sürekliliği içinde görmemek de, geçmişi özümlemekten ve aşmaktan bizi yoksun bırakacaktır.